17 Aralık 2012 Pazartesi

Ressamcı Elif

Bir süredir evdeki resim faaliyetlerimiz oldukça artmış durumda. Elif'in içindeki cevheri keşfetmesi ile birlikte Emre de ondan görerek o da ona eşlik etmekte. Hatta Elif içindeki cevheri o kadar keşfetti ki bugün bana o vurucu cümleyi kurdu:
"Anne ben ressamcı olacağım. Çok güzel resim yapıyorum değil mi?"
Ressamcı mı? Nasıl ya, camcı gibi birşey mi bu ne??
Yalnız şunu itiraf edeyim ki. Elif çok güzel resim çizmiyordu. Çöp adamlar falan yapıyordu. Birgün ben ona bak kızım şu insanları bu şekilde yap diye ona muhteşem çizimimle!!! yol gösterdim. Demek Elif böyle bir ışık bekliyormuş ki, o günden sonra çizgileri inanılmaz derecede değişti ve içindeki resim yapma hevesi uyandı.



Tabii Emre de onun bu hevesinden etkilendi o da içindeki cevherleri çıkartmaya başladı. Resimdekiler ahtopopt gibi görünse de onlar biziz...:)


Bu resim de Elif'in hayalindeki düğünüymüş. Her konuda olduğu gibi bu konuda da aykırı olacak. Gelinliği kırmızı olacakmış :)


29 Kasım 2012 Perşembe

Sınıfın yaramaz çocuğu Elif

Daha önce de bahsettiğim gibi Bahçeşehir Koleji okuma yazma konusunda çok ama çok hızlı gidiyor. Belki kendi anasınıfındaki öğrencilerini bu hıza göre yetiştirmiş olabilir ama sınıfta başka anasınflarından gelen hatta hiç anasınıfı okumamış çocuklar da var, bunlar zavallım diğerlerine ayak uydurmaya çalışıyorlar.
Elif öyle ya da böyle bir şekilde öğreniyor. Yazısı çok kötü olsa da, defteri çok düzensiz olsa da yine de her harfi yazıyor ve daha öğrenmediği harflerin geçtiği kelimeleri bile okuyor. Mesela bu sabah zilin üzerine yazdığım notu rahatlıkla okudu: "Lütfen zile basmayın"
Kitaplarındaki 6-7 satırlık hikayeleri bile okuyor. Tabii henüz anlama safhasında değiliz. Okuyor ama cümlenin başını daha okurken unutmuş oluyor. Hızlandıkça sanırım anlaması daha kolaylaşacak. Ama şuanki haliyle bile onunla gurur duyuyorum. Keşke kendisi de nasıl da büyük birşey başardığının farkında olabilse....Maalesef ki kreşte yaşadığımız her sabah okula gitmek istememe durumunu bir süredir yine yaşıyoruz. Ya uyanmakta çok zorlanıyor, ki çok geç yatırmıyorum aslında en geç 21:30'da uyumuş oluyor. Ya da girmek istemediği bir dersi bahane ediyor. Ki bunlar da aslında koşa koşa gitmesi gerektiğini düşündüm dersler. Biri BSK adını verdikleri beden eğitimi ayarında bir ders, diğeri de kendi seçtiği kulüp çalışması badminton. Neysmiş efendim çok koşturuyorlamış da çok yoruluyormuş da. Ya da arkadaşlarını bahane ediyor, Bir arkadaşı ona kötü davranıyormuş, başka bir arkadaşı onu derste konuşturuyormuş...
Pazartesi günü veli toplantısı vardı. Bütün öğretmenleri aynı şey mi söyler?? "Elif çok akıllı, yaşına göre becerileri çok iyi ama sınıf içinde çok hareketli, yerinde oturmuyor. Derse kendini vermiyor, dinlemiyor, arkadaşları ile ya da kendi kendine oyun oynamak istiyor" Ne diyim ben şimdi? Bu çocuk daha 6 yaşında bile değil, oyun oynamak istiyor elbet, engellense de o kendi dünyasını yaratıyor bir şekilde. Bir kız çocuğu annesi olarak kızımın sınıfta düzen bozan yaramaz çocuklar arasında olacağını hiç düşünemezdim doğrusu.

28 Kasım 2012 Çarşamba

Renklerde sınıfta kaldık

Emre'nin son zamanlarda artık dili iyice çözüldü ve istediği her cümleyi kurabiliyor neredeyse. Ama bu sefer de bazı harfleri söyleyememeye başladı. Birçok harfin yerine "ç" harfini kullanır oldu.
çüt - süt
çu - su
geç - gel
sen-çen
kaçı - kaşı
reçim- resim gibi..yazınca dikkatimi çekti de daha çok s harfini söyleyemiyormuş..yani onunla sürekli olmayan birisi aslında ne demek istediğini gerçekten zor anlıyor. Renkleri de hala öğrenemedi. Öğretmek için çaba sarfediyorum tabii ama ne yalan söyliyim Elif'e öğretirken çok daha fazla zaman harcamıştım ve Elif 2.5 yaşına varmadan her rengi öğrenmişti. Emre şuanda sadece pembe rengini biliyor, sarıyı da biraz biraz öğrendi gibi ama yine de sıklıkla karıştırıyor. Renkleri öğretmek amaçlı almış olduğum Renkler yapbozu çok eğlenceli. Geçtiğimiz nisan ayında almıştım o zamanlar pek ilgi göstermiyordu ama bu aralar çok hevesle oynuyor.



26 Kasım 2012 Pazartesi

5.5 yaşında başlayan çocukta sorumluluk bu kadar olur

Okula erken ve tam hazırlıklı başlamamanın sıkıntıları kendini pek çok farklı alanda belli ediyor. Örneğin sorumluluklarının bilincinde olamama. 69 aylık bir çocuğa bu bilinci kazandırmak biraz zor oluyor. Hergün bir şeylerini kaybedip eve geliyor. İki haftadır hırkamız kayıp, okula gidip heryeri didik ettim ama yok muhtemelen bir arkadaşına karıştı. Geçen hafta da resim çantasını kaybetmiş. Dediğine göre resim atölyesinde kaybolmuş ama yok o da çıkmadı hiçbir yerden. Arada kaybolan ama sonrasında bulunan defterler, kitaplar..Kırtasiye malzemelerinden hiç bahsetmiyorum zaten. Eksiksiz çantasına koyduğum o kalem kutusu bir gün olsun koyduğum gibi gelmedi. Bir de öğretmen çantasını bırakın kendisi hazırlasın diyor. Bu bilinçle mümkün mü? Yani eksik gedik gider ama okula eksik malzemeyle gittiği için bir sıkıntı duymuyor ki kendine çeki düzen verme konusunda hevesli olsun. Ne olacak halimiz bilmiyorum. Hükümete bu konuda bir yazı yazacağım yakında, okula erken yaşta başlayan çocukların ailelerine bu kayıplardan ötürü maddi yardım yapsınlar :)

23 Kasım 2012 Cuma

Anne Şarkısı

Bu bloğu takip ettiğinize göre muhtemelen siz de bir annesiniz ya da anne olmak üzeresiniz :)
Aşağıdaki videoyu bir arkadaşım vasıtasıyla keşfettim.. Her annenin kendinden birşey bulabileceği bir şarkı yer alıyor, muhteşem bir performans sergilenmiş, izlemenizi öneririm.


22 Kasım 2012 Perşembe

İlk röportajım


Ünlü bir blogcu olma yolunda ilerliyorum.. Şaka tabii, öyle bir iddiam hiçbir zaman olmadı. Ben kendi halinde bir blog yazarı olmayı tercih ettim hep. Ama ne yaparsınız işte bir şekilde gelip beni buluyorlar :) Ukalalığım üstümde bugün..
Kidomani.com anne ve bebek ürünlerinin satıldığı bir alışveriş sitesi. Aradığınız birçok markada binlerce ürün çeşidi yeralmakta. Yaklaşık 2 ay önce yayına başlayan bloglarında da blogger annelerle bir röportaj projesine başlamışlar. Bunun ilki de benimle başladı. Benim için de ilk defa olan birşeydi. Enteresan bir deneyim oldu. Ve böyle güzel şeyleri sizlerle paylaşmak da ayrıca bir keyif. Okumak isterseniz eğer: http://kidomani.wordpress.com/2012/11/21/blogger-roportajlari-1-bebek-buyutuyorum/

21 Kasım 2012 Çarşamba

Sabırla evimizi yaptık

Babamız görevi gereği sık sık seyahat etmekte ve dönüşte de çocuklara muhakkak oyuncak getirmekte. En son Konya'ya gitmişti ve oradan getirdiği bu lego evi baba kız birlikte yaptılar. Elif kutuyu ilk gördüğünde oyuncak ev zannetti ve açtığında hayal kırıklığına uğradı. Bu da ne böyle bir sürü küçük parça!!! Bunları Emre'nin eline geçirmeden yapmak lazımdı ve hemen masaya oturdular. Ben Emre'yi oyalarken onlar da evi yaptılar. Sonuçta ortaya çıkan şey gayet güzel oldu.





Bizim evde böyle ufak parçalı oyuncakların sağlam kalması nadir görülen birşeydir. Emre başlı başına bir canavar olduğu için ondan asla sağ çıkmaz ama Elif de dağınıklığı ve umursamazlığı nedeniyle çok oyuncağı kaybolup gitmiştir. O nedenle genelde bu kadar ufak parçalı oyuncak almamayı tercih ediyorum. Aslında legonun öyle güzel temaları var ki alıp kendim yapasım geliyor bazen ama fiyatları çok yüksk olduğu için Elifin de sahip çıkmayacağını bildiğim için hep sonraya erteliyorum. Biraz daha büyürse belki malının kıymetini bilir.
Sadece oyuncak konusunda değil okulda da henüz sorumluluk sahibi olmayı başaramadı. Hergün bireylerini kaybedip geliyor. Ya kitabı, ya hırkası ya defteri. Kalem, silgi onlardan bahsetmiyorum bile. Umarım zamanla biraz daha kendini toplar.

20 Kasım 2012 Salı

Pınar Süt ile büyüyorlar


Blog yazmanın en keyifli taraflarından biri de zaman zaman kargo ile kapınıza gelen küçük sürprizler oluyor. Hediyenin büyüğü küçüğü olmaz, hayatıma giren en ufak birşey bile beni mutlu edebiliyor.
Geçen hafta kapıma gelen kutuyu merakla açtığımda içinden çıkan sürprizler beni çok mutlu etti. Pınar Süt'ten gelmiş bir paketti. Resimdeki gibi kocaman bir kutu süt ve bir de en güzel anlarımızı sergileyebileceğim bir dijital fotoğraf çerçevesi. Hemen fotoğraf yükleyip salondaki köşesine aldım onu. İçine yüklemiş oldukları Pınar Süt reklamı Elif'in çok hoşuna gitti. Hergün bir fasıl dinliyoruz desem yalan olmaz.
Pınar her zaman güvendiğim ve evimden eksik olmayan bir markadır. Ben kendim Pınarla mı büyüdüm onu bilmiyorum ama çocuklarımın Pınar'la büyüdüğü kesin..
Pınar Süt'e bu güzel sürprizden dolayı çok teşekkür derim.

12 Kasım 2012 Pazartesi

Çok fonksiyonlu İkea lambası


Çocuklar yaratıcılıklarında sınır tanımıyor. Emre'yi sadrazama benzeten o kafasındaki şey benim İkea'dan aldığım lambamın şapkası...Geçen yıl Emre onun lamba kısmını kırmıştı ben de şapkasını tuttum, belki işe yarar diye. Gerçekten de çok işe yarıyor. Oyuncak kutusundan tutun da, davula ve şapkaya kadar birçok fonksiyonu oldu..:)

9 Kasım 2012 Cuma

Hayvan şekilli kurabiye yaptık

Geçen akşam Elif'in canı kurabiye çekti. Annelik işte, kızım ister de ben yapmaz mıyım. Başkası için asla akşam 8'den sonra mutfağa girmem :) Üstelik evde margarin olmadığını farkedince bir koşu da markete gidip geldim. İnternetten bulduğum bir tarifi biraz değiştirerek tarçınlı ve cevizli hayvan şekilli kurabiyeler yaptım. Kalıpları çıkarmak Elif için çok eğlenceli oldu. Emre biraz bakındı, yaptı ama erkek adam mutfakta olmaz düşüncesiyle mi artık neden bilmem daha çok içeride takılmayı tercih etti.


Elif önlüğünü de taktı tam bir aşçı yardımcısı oldu. 



Şekilleri çıkarıp tepsiye birbir dizdik


 Şekilli kurabiyelerimiz artık pişmeye hazır

Çok da lezzetli olmuşlardı. Elif okula giderken akşamüstü atıştırmalığı olarak yanına koydum iki gün

6 Kasım 2012 Salı

Soğuklardan başınız dertteyse


Ve işte sonbaharın bitmesi de yaklaştı. Bu mevsim gerçekten zor oluyor. Evlerde soğuktan duramaz oluyoruz. Kaloriferler henüz yanmadığı için battaniyelerin altında ısınmaya çalışıyoruz bir fincan sıcak çay ya da kahve ile.


Kendimizi korumak kolay, battaniyenin altına girdik mi tamam ama ya çocuklar? Onları ikna edip de kalın giydirmek bile mesele oluyor çoğu zaman. Çoğunlukla terlik giymeyen o küçük ayakları çoraplı da olsa taşa bastı mı ısınması mümkün değil.
Bir de çamaşır kurutma derdi oluyor bu mevsimde. Ne evde, ne dışarıda çamaşırlar kurumak bilmiyor. Kurutma makinesi aslında bu işin kesin çözümü ama her evde de kurutma makinesi olamıyor maalesef.
İşte bu nedenle klima lazım diyorum. Mevsim geçişlerinde bence artık bir gereklilik gibi. 
Bir de kışın ısınmayan evler var. Kaloriferler yandığı halde ısı yalıtımı olmadığı için ya da kaloriferlerin tasarruflu yakılmasından kaynaklanan evin ısınma sorunu kışın çok büyük dert. İşte burada da kliması olanlar yine rahat ediyor.



Isınma işi tamam da elektrik faturası ne olacak diye geçiriyorsunuzdur içinizden. Artık A sınıfından bile daha az enerji harcayan inverter klimalarla cebinizi yakmadan ısınmak mümkün. Dikkat etmeniz gereken klimanızı taktırmadan önce yetkili servisten keşif yaptırmanız. İşte o zaman klimanızı en verimli şekilde kullanmış olursunuz.


5 Kasım 2012 Pazartesi

Araba ve motosiklet çılgınlığı


Son zamanlarda bu araba ve motosiklet ikilisi vazgeçilmezimiz durumunda. Sürekli çarpışıyorlar, uçuyorlar, patlıyorlar aklınıza ne gelirse işte...Genelde yalnız oynamaktan pek hoşlanmıyor, özellikle de benimle oynamak istiyor. Ben de istiyorum ki bunlar çarpışmasınlar sadece yarışsınlar, trafikte kurallara uygun olarak gitsinler..Çocuğuna doğru olanı öğretmek isteyen ideal anne...Ama nerdeee....erkek çocuğu işte...genlerinde var sanırım bunların saldırganlık içgüdüsü..
Dün zar zor yatabildiğimiz öğlen uykusuna yine bu ikiliyle dalabildi.


1 Kasım 2012 Perşembe

Yeni bakıcı ile günlük hayatımıza geri dönüş

Malta dönüşü valizleri boşalttım, ve yazlıkları kaldırdıktan sonra valizleri bu kez de bayram tatili için hazırladım. Babamız 2 valiz görünce şaşırdı. Geçen sefer İstanbul'a giderken tek bir valiz yetmişti..şimdi niye 2 valiz diye sormaz mı?
-e kocacım o zaman haftasonu için giderken şimdi 6 gün için gidiyoruz üstelik bayram...
Ah şu erkekler bizleri hiç anlayamayacaklar :)
Neyse rahat bir yolculuk sonunda İstanbul'a geldik. Bayramda uzun süredir görmediğimiz kuzenlerimizle de görüşme imkanımız oldu. Zaten bayramlar da bunun için değil mi? Çocuklar kuzenlerini tanımayacaklar bu bayramlar olmasa :)
Şimdi yeniden Bandırmadayız. Bayram öncesinde en son başlayan bakıcıya da yol verdim. Olmadı, Emre ona da alışamadı. O nedenle bayram sonrası başlayacak yeni bakıcımız için endişelerimiz vardı. Teyzemiz bugün başladı. Ve Emre hiç beklemediğim bir şekilde yeni bakıcısını hiç yadırgamadı. Teyzemiz işini bilen biri...Güler yüzüyle, tatlı diliyle onun gönlünü kazanmayı başardı gibi..Aman nazar değmesin..
Emre artık derdini rahatlıkla anlatabilecek seviyeye geldi ama yine de grameri kullanmada bir sıkıntımız var. Örneğin gelmeyeceğim yerine "Emre gel değil" diyor. Hala birinci tekil şahısa geçemedik. Bir de gel değil, git değil, ye değil gibi kullanıyor olumsuz cümleleri...ingilizce dil yapısına daha uygun sanki ing. mi öğretsek acaba?? Konuşmaya ilk başladığı zamandan beri herkesin diline düşen "doydoy" kelimesi nihayet yerini gemiye, tekneye bıraktı. Ama arabaya ısrarla "fuççu" demeye devam ediyor. Kaka ile çişi de ayırtediyor bir süredir.
Son zamanlarda ablası servise binip gittikçe kendisi de servise binip okula gitmek istiyor. Acaba kreşe verse miydim diye geçiyor zaman zaman aklımdan özellikle de bakıcılara alışamadığı dönemlerde.. ama daha çok küçük diye düşünüyorum. Orada yaptıklarını bile bana tam anlatacak yeterlilikte değil.
Elif de okuma yazmaya devam. Okulumuz fazlasıyla hızlı gidiyor. Bana göya hafifletilmiş müfredat falan dediler ama hiç de dedikleri gibi gitmiyorlar. Duyduğum bütün özel okullardan bile hızlı gidiyorlar. e,l,a,t, i, n ve o harfleri çoktan bitti. Muhtemelen bugün r'ye geçeceklerdir. Bizimkisi sınıfta yapmaktan pek hoşlanmıyor. Defterini gösterdiğinde öğretmen şok oldum. Neredeyse hiçbirşey yazmamış. Sonra derdini anladık. Aslında yanında birinin olmasını istiyor. Öğretmen onu bir süredir bir arkadaşı ile birebir derse alıyor. O derslerdeki defterini gösterdi, inci gibi yazmış. Yani sürekli ilgi. Evde de öyle. Yanından gittiğimde bakıyorum hemen başka şeylere atlıyor. Ama ödev yapma konusunda önemli bir yol katettik gibi. İlk zamanlarda resmen ağlıyordu. Şimdi sıkılıyor yine ama yapıyor kuzu kuzu. Okuma konusunda daha hevesli. Hadi gel okuyalım dediğimde hemen alıyor kitabını. Kendisi tek başına bile okuma çalışması yapıyor. Okulun bu hızlı gidişatına rağmen Elif'in duruma adapte olması sevindirici ama ilerisi için aklımda gerçekten soru işaretleri var.

23 Ekim 2012 Salı

Malta Gezimiz

Yazın planlamış olduğumuz Malta seyahatini en sonunda gerçekleştirdik. Aslında babamız dil okulu için 2 haftalık hızlandırılmış bir kursa gitti. Ben de ikinci hafta onun yanına gittim, gece hayatı çok sağlam değilmiş, yalnız kalmasın istedim :))) Tabii çocukları Bandırma'da babaanneleriyle bıraktık. Gidene kadar çok stresli oldu. Çünkü yeni bir bakıcı başlamıştı ama kız ne Emreyle diyalog kurabildi ne de ev işlerinde yeterliydi ama babaannemiz benim yokluğumda yalnız olmasın diye onunla devam etmek zorunda kaldık. Öyle mi olur böyle mi olur derken kendimi Malta'da buldum. İnsanın kendine vakit ayırması gerektiğine bu kez gerçekten çok inandım. İstediğim saatte yatıp istediğim saatte kalkmanın (gerçi yine 8 oldu mu kalkıyordum), istediğim zaman istediğim yere gidebilmenin verdiği keyif, ve tabi ki eşimle başbaşa olmanın yıllar sonra verdiği mutluluk.


Malta'da toplamda 4 gece geçirdim ama eşim orada kendisine sosyal bir çevre edindiği için ben de her akşam onlarla konuşma fırsatı elde ediyordum. Eşimle de hiç Türkçe konuşmadık kendi aramızda. Bu nedenle ikimiz için de hem eğlenceli hem de çok faydalı bir gezi oldu. Dünyanın birçok ülkesinden insanlar tanıdık.
Malta çok küçük bir ada ülkesi İtalyanın hemen güneyinde. Bir sürü şehir var ama şehir dedikleri yerler İstanbulun ilçeleri gibi. Yani St. Julian'dan Sliema'ya gitmek Erenköyden, Bostancıya gitmek kadar bile değil. Yürüyerek şehir değiştiriyorsunuz. Toplamda İstanbulun yarısı kadar bir ada. Hava sıcaktı ama benim şansıma biraz rüzgarlıydı deniz kıyıları bu nedenle denize girme şansım olmadı. Ama bunalmadan da gezebildim iyi oldu. 





Yemek konusuna gelince aç kalmadım ama yemekler pek de iç açıcı değildi. genelde makarna ya da tavuk yemeklerini tercih ettim. Bir gece Japon restoranına gittik. Eşim sushi yedi ben de Yaki Udon adında noodle. İkimiz de yaptığımız tercihten oldukça memnun kaldık. 

Dönüşte uçağımız Roma üzerinden aktarmalıydı ve yaklaşık 5 saat gibi bir süremiz vardı. Bu süre içerisinde Romayı da biraz gezme şansı elde ettik. Kolezyumu dışarıdan gezdik. İçeriye girmedik çünkü geç olmuştu, kapılar kapanmıştı.




Roma sokaklarında bolca yürüdükten sonra uçağımıza bindik ve Türkiye'ye geldik gecenin birinde. Oradan Bursya giden bir otobüs bulduk, Bursa'da inice de şansımıza Erdek otobüsü varmış hemen bindik. Sabah 8:30 gibi evdeydik. Kahvaltıyı çocuklarla beraber eme fırsatını yakaladık.
Yorucu ama bir o kadar da güzel bir tatil oldu. Çocuklar biraz büyüsün, en çok istediğim onlarla da bir yurtdışı tatili yapmak. Ama şimdilik başbaşa daha iyi :)

10 Ekim 2012 Çarşamba

Tekerlekli sandalye ile engelleri aşmak



Toplum olarak engelliler konusunda daha bilinçli ve duyarlı olmamız gerekiyor. Her ne kadar eskiye göre oldukça iyi yönde bir gelişim gözlense de hala birçok alanda engelli vatandaşlarımız için gerekli şartların sağlanamadığını görmekteyim. Çocuk sahibi olduktan ve bebek arabası kullanmaya başladıktan sonra engelli vatandaşlarımızı daha fazla anlamaya başladım. Şehirlerin sadece belli başlı merkezi yerlerinde onlara uygun kaldırımlar düzenlenmekte. Ya diğer yerler? Diz boyu kaldırım olan cadde ve sokaklarda normal insanların bile inip çıkması kolay olmuyorken bebek arabası süren veya tekerlekli sandalye kullanan insanların halini siz düşünün. Öyle yerler biliyorum ki, hem de İstanbul’un iyi semtlerinde, kaldırımın yüksekliğini geçtik, o kadar dar ki ne kaldırımda gidebiliyorsunuz ne de sokak dar olduğu için ve o dar sokakta bir de araba park ettiği için kaldırım dışında da yaya olarak bile yol almak çok zor. Bu durumda bir engelli vatandaşımızın bu sokaktan geçmesi imkansız.
Rampa çok zor bir şey mi? Neden her kaldırıma sık sık rampa koymazlar anlamıyorum. Koydukları da resimdeki gibi birşey olabiliyor maalesef. Bunu da ancak ülkemizde görebiliriz herhalde.



Biz toplum olarak onların engellerini kafalarında bitirtmek için birtakım uğraşlar versek de, somut olarak onların önündeki engeller devam ettiği müddetçe bu insanlar hep köşelerine çekilmeye mahkum olacaklar maalesef.

2 Ekim 2012 Salı

Zor bir yıl olacak gibi

Bu hafta okulda üçüncü haftamız. Çok sıkıntı yok gibi görünse de dün öğretmeni ile yaptığım görüşmede Elif'in çizgi çalışmalarını yapmadığını, sıkıldığını, arkadaşları ile ders içinde konuştuğunu ve başka şeylerle ilgilendiğini söyledi. Öğretmeni çok iyi, çok yumuşak. Onu zorlamadığını yoksa kaybedebileceğini söyledi. O nedenle bizim evde tekrar yapmamızı istedi. Dün el yazısı ile "e, E ve l" harflerini yapmaya çalıştık ama Elif kendine çok güvensiz. Daha masaya otururken ben yapamıyorum ki diye ağlamaya başladı. Onu cesaretlendirecek şeyler söyledim, zamanla yapabileceğini söyledim ama sanırım biraz da yorgundu, hiç motive olamadı. Ağlaya ağlaya birkaç satır çalıştık, tabii pek yararlı bir çalışma olmadı. Babamızın akşamları evde olmaması ve Emre gibi bir canavarın yanı başımızda bizi sürekli rahatsız ediyor olması da cabası tabii. Emreyi içeri götürsem durmuyor, yanıma gelse sürekli ablasına karışıyor. Nasıl geçecek bu yıl bilemiyorum. Dersler dışında sosyal ilişkilerinin iyi olduğunu söyledi öğretmeni. Beslenmesi de iyiymiş. Kimseye ihtiyaç duymadan rahatça yediğinden bahsetti.

Emreye gelince. o tam bir afet oldu son haftalarda. Babaannemizin ve babamızın gitmesiyle ve Erdekten Bandırmaya dönen yaşantımızla birlikte Emre de 180 derece huy değiştirmiş bulunmakta. Yemeğini rahatça yiyen o çocuk gitti şimdi masaya bile getiremediğimiz bir çocuk geldi. Uykusu gelince başını dizime koyan o çocuk gitti, sürekli yataktan kalkmak isteyen bir çocuk geldi. Herşeye "tamam" diyen o çocuk gitti, her cümlesine "hayır" ile başlayan çocuk geldi. Yani tam bir 2 yaş sendromu yaşıyoruz. Eylül başında başlayan bakıcımız maalesef sadece 2 hafta dayanabildi Emre'ye. Emre de onu hiç sevmemişti zaten. Kadın bizi bıraktı gitti. Şimdi yeni bir abla başladı. Ona da çok farklı davranmıyor. Umarım bu kızcağız da bizi yarıyolda bırakıp gitmez.

19 Eylül 2012 Çarşamba

İlk günümüz




Başarılı geçen oryantasyon sürecinden sonra bu hafta ilk ders zilimiz çaldı. Okulun ilk günü tören falan derken birinci sınıfların dördüncü sınıf öğrencilerinin oluşturduğu tünelden geçip sınıflarına gitmeleri çok duygusaldı. Başladım ağlamaya. Sevinç mi, korku mu bilemiyorum...İçimi en çok rahatlatan şey Elif'in istekli bir şekilde gitmesi. Sabahleyin hızlı hızlı hazırlanıp servise yetişmesi. Motivasyon kısmı tamam yani. Dersler daha tam başlamadı tabii. Ama sanki yoğun bir yıl olacak gibi. Ders programına bakınca benim bile gözüm korktu doğrusu. Tam 9 saat ders. Oyun falan demeleri de hikayeymiş valla. 44 saatlik haftalık programda sadece 2 saat oyun var. Gerçi kulüpler, SBK, müzik ve görsel sanatlar da onun için eğlenceli geçecektir. Özel okul olduğu için İngilizce de çok yoğun, 10 saat. Yabancı dile çok meraklı, evde kendi kendine hep uydurukça konuşup ben ing. konuştum diyor. Kendimi düşünüyorum da ben daha büyük yaşta bile böyleydim. Şimdi bunlar şanslı erkenden öğrenecekler.


Elif sayesinde kitap kaplama günlerine döndük. Unutmuşum ilk başta, hatırlamaya çalıştım sonra da başladım teker teker kaplamaya. Üç gecedir kaplama ve etiketleme işleri ile uğraşıyorum. Babamız burada olmadığı için herşey bana kaldı maalesef.

Bu akşamdan itibaren çantasını kendisinin hazırlaması için uğraşacağım. Öğretmenimiz bunu özel olarak belirtti. Birşey unutursa da okula siz getirmeyin dedi. Sorumluluk almayı öğrenmesi gerekiyor artık.



En kısa zamanda ona bir çalışma masası da almak lazım aslında. Şuanda kardeşi ile birlikte yatıyor. Yani özel bir odası yok. Diğer oda da oyun odamız. Nasıl yapsak bilemiyorum. Odaları mı ayırsak yoksa oyun odasına Elife yeni bir masa  mı alsak?? Babamız gelince bir çözüm bulacağız artık.

13 Eylül 2012 Perşembe

Ve Elif okula başladı



Yaz başında ilkokul yaşının öne çekilmesiyle çok gelgitler yaşadık. Ama zorunlu olduğu için en azından birileri bizim adımıza!!! karar vermişti ve yapacak birşey yoktu. Sonra birden bu rapor işi devreye girdi. Başından beri rapor almayı hiç düşünmedim. Elif okumaya çok meraklı idi. Müfredat da hafif olacak ne de olsa dedim ve ilkokula karar verdim. Ama herkes patır patır rapor alıp da küçük yaş grubundan 5 kişi kaldıklarında yüreğim pır pır etmeye başladı. Acabalar gezinmeye başladı beynimin içinde. Geceleri uykularım kaçtı, düşünmekten beynim patlayacak gibi olmuştu. Devlet okuluna bile gittim, ama orada çok sahipsiz kalacağını hissettim. Neyse öyle ya da böyle zorlu bir karar sürecinin ardından sınıfın küçüğü olarak Elif okula başladı. Sınıf mevcudu 19, öğretmeninin çok iyi olduğunu söylüyorlar, özel okulun ilgi ve alakası zaten belli...Bundan sonrası hayırlısı...



İlk günlerimiz gayet iyi başladı. Özellikle bugün merdivenleri çıkarken kulağıma "bugün çok güzel bir gün olacak" demesi beni çok mutlu etti. Gerçekten de bugün çok güzel geçmiş. Öğretmeni ile şu 3 günü değerlendirdik, küçük olduğunu çok hissettiriyor mu diye sordum. Şimdilik bir sıkıntı yokmuş, fiziksel olarak da küçük durmuyor zaten. Ama akademik olarak ne olacak ileride göreceğiz artık.
Çocuğu okula başlayan herkese başarılı bir yıl diliyorum.

18 Ağustos 2012 Cumartesi

İyi Bayramlar


Bayramda yerimizde kaldık. Anneannemiz ve babannemiz ikisi de burada olduğu için bir yere kıpırdamaya gerek yok. Birçok eş dost da zaten geldi. Biraz bayram ziyareti, biraz deniz, biraz da eğlence...4 günlük tatil dediğin nedir ki zaten..
Hepinize sevdiklerinizle birlikte iyi bir bayram geçirmenizi dilerim


13 Ağustos 2012 Pazartesi

Aniden bastıran fırtına

Dün sabah kalktığımızda hava kapalıydı, bir gün öncesinden zaten yağışlı gösteriyordu. Yağmur çiseledi sonra da güneş açtı. Gökgürültülü sağanak yağış dedikleri de bu muymuş dedim, sonra çocuklarla beraber çay bahçelerine gittik. Orada hava yeniden kapamaya başladı. Bulutlar fena bir şekilde geliyordu. Hadi eve gidelim dedim eşime, yağmura yakalanmayalım. Bekleyelim dedi eşim, fırtına bastıracak yolda kalmayalım. Gerçekten de rüzgar birnada şiddetlendi, ve fırtına feci şekilde etrafı kasıp kavurdu. Etraf mahşer yeri gibi oldu. Deniz kabardı, sanki kükrüyordu. Tam da 1 saat sonra offshore yarışları başlayacaktı, biraz önce son sürat uçan o tekneler tırıs tırıs limana yanaşmaya çalıştılar. Tabii Erdek Grandprix 2. gün yarışları maalesef iptal edildi. Çocuklar panikledi biraz, özellikle de Emre. İlk defa böyle bir fırtınaya şahit oldu sanırım. Çok korktu, sessiz sedasız babasının omzunda bekledi ve öylece uyuyakaldı. Herşey yarım saatin içinde oldu bitti aslında. Ama lodos uzun süre devam etti. Eve geldiğimzde balkon kapısı açık olduğu için nasıl bir manzara ile karşılaşacağımdan korkuyordum. Çünkü ev tam da kabarmış denizin karşısındaydı. Neyse ki halımızın ıslanması dışında başka bir şey olmamıştı. Aslında Erdek'te eskiden bu tip hava olayları yazın bir iki defa olurdu. Ve çok ani olurdu. Denizde deniz bisikletleriyle kalırdı insanlar, sonra tekneler bata çıka giderdi onları kurtarmaya. Bu sefer evde olmadığım için denizde tam olarak neler yaşandı bilmiyorum. Ama uzun zamandır böyle bir hava olayını yaşamadığımız için oldukça heyecan yarattı.

bizim bulunduğumuz çay bahçelerinden görüntü

Emre babasının kucağında böyle uyuyakaldı, reklam sanılmasın üzerine çay bahçesinden aldığımız masa örtüsünü örttük :)

eve döndüğümzde fırtına azalmıştı ona rağmen zaman deniz bu haldeydi

10 Ağustos 2012 Cuma

Su kuşları

Burada rutin bir hayatımız var. Sabahları genelde çocuklar ya parka gidiyorlar ya da denize. Öğlen yemek sonrası uyku faslı. Uyku faslımız eskiden çok rahat olurdu. Şimdi Emre'nin de gözü açıldı. Aslında çok uykusu oluyor, kafasını koyacak yer arıyor ama ısrarla yatmıyor. Elif zaten çoğunlukla uyumamakta ısrar ediyor. "Bari uyuma taklidi yap da kardeşin de uysun" uyarılarım maalesef işe yaramıyor. Uzun uğraşlar vsonucu ya Emre ya da ikisi birlikte uyuyorlar. Uykum yok diyenler en az 2 saat uyuyor horul horul.

Emre babannesiyle yüzüyor

Uyandıklarında saat genelde 5'e yaklaşıyor. Buaralar çok sıcak olduğu için 6'ya doğru çıkıyoruz genelde denize. Kapımızın önünde giriyoruz tabii o saatte. Emre bu yaz hep bize tutanarak girdi suya. Bir kolunu bıraksan suratındaki dehşet ifadesini görmeniz gerekir. İki gündür kuzenimin aslında çok da uzun olmayan uğraşları sayesinde kollukları ile kendi başına yüzmeye başladı. Hem de tadını aldı, derinlere falan gitmeye kalktı. Bu çok iyi bir gelişme oldu çünkü bizim için de çok zor oluyordu suda sürekli Emre'yi tutmak. Hiç yüzemiyordum. Elif zaten bu sene tam bir balık oldu. Kolluksuz olarak dalıyor çıkıyor, sırtüstü yüzüyor, kulaç atıyor. Ona seyretmek hoşuma gidiyor. Deniz bu sene öyle güzel oluyor ki, günbatımıyla ancak denizden çıkıyoruz.

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Yazın havaianas rahatlığı



Yaz bende neyi çağrıştırıyor? Sıcak, deniz, güneş, kumsal, tatil, rahatlık, günbatımı,..Daha da sayarım. Bütün bir yıl çalışıp iş stresini ve yorgunluğunu üzerimizden atmak için keyifli bir tatil yapmak gerekir. Ben yaz tatilini deniz kenarında dinlenerek geçirmeyi tercih edenlerdenim. Tatile giderken de yanıma en rahat kıyafetlerimi alırım. Şortum, tişörtüm ve elbisem olsun bir de Havaianas terliklerim yeter. Gün boyu denizde, akşam da gezintilerimde ayaklarımın rahat olması önemlidir. Havaianasın renk renk ve çeşit çeşit sandalet ve terlik modellerinden birkaçını alırım yanıma, kıyafetlerime uygun olanını giyerim. Çocuklar için olan modellerine de bayılıyorum. Minik ayaklarda çok şirin duruyor.

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Az daha dişimizi kaybediyorduk

Dün canımızı sıkan bir olay yaşadık. Emre evde sandalyesini yerde sürterken halıya takıldı ve resmen takla attı. Kucağıma aldığımda ağzı kan içinde ağlıyordu. Dişinin sallandığını hemen gördüm ve elim ayağım o anda kesildi desem yeridir. Alt katta teyzemler oturuyordu, hemen onlara indim çocuğumun dişi gitti diye ağlıyorum. Birçok olayda soğukkanlı olan ben nedense bu olayda Emre'den fazla ağladım. Daha bu yaşta dişsiz kalacak diye acayip moralim bozuldu. Ön diş bu...Yemesini, konuşmasını hep etkileyecek çünkü. Aldım Bandırma diş hastanesine götürdüm. Neyse ki bir tanıdığımız vardı orada da hemen ilgilendi. Aslında durum benim korktuğum kadar vahim değilmiş meğer. O muayene ederken çok da aşırı derecede sallanmadığını gördük. Hemen düşmez dedi, ama yine de diş zarar görmüş ve morarabilir dedi. Apse yaparsa kötü olurmuş. Şimdi mümkün olduğunca yumuşak gıdalarla besleme çalışıyorum. Birşeyi ısırmasına müsade etmiyorum. Biberonla süt de vermeyi kestim. Biraz acısı oluyor zaman zaman. Ne kadar sürer bu şekilde bilmiyorum ama gittiği yere kadar gitsin işte.
Herkes fazla abarttığımı söylüyor. Ne de olsa süt dişi yerine yenisi gelecek ben de biliyorum ama benimkiler dişlerini geç çıkardıkları için muhtemelen yeni dişler geç çıkacak. Mesela Elif 5,5 yaşında ve hala dişi düşmedi. Şimdi düşünüyorum Emre daha 2.5 yaşına bile basmadı. Kaç yıl dişsiz gezecek düşüncesi beni çok üzdü. Bunu ancak yaşaya bilir herhalde diye düşünüyorum.

23 Temmuz 2012 Pazartesi

MEB'den ilkokula başlama yaşında yeni bir esneklik

Okula başlama yaşı rapor alınarak erteleniyor. Yani çocuğunuz için zihnen ve bedenen ilkokula başlamaya uygun değildir raporu alacaksınız ve bir sene erteleyeceksiniz. Şimdi bu karar beni çok rahatlatmadı doğrusu. Benim çocuğum şuanda okumayı sökmek üzereyken ben şimdi ona nasıl böyle bir rapor alırım?? Sonuçta bu raporu öğrenim hayatında hep dosyasında taşıyacak. Bence MEB, bu kararıyla iyice kafaları karıştı. Ya şu kararı toptan geri alsa da tüm anneler rahatlasa ne olur sanki? Henüz çok düşünmedim ama sanırım böyle bir rapor almam herhalde. Ama velilerin düşüncelerini de merak ediyorum doğrusu. Çoğunluk ne düşünüyor acaba?

18 Temmuz 2012 Çarşamba

Ege gezimiz ve yorgun savaşçılar

Temmuz başıydı tatile çıktık. 10 günlük kampımız vardı Özdere'de. Ancak odalarda klima yoktu ve çok sıcak olduğu için 4 gece dayanabildik ve ayrıldık. Oradan Yeni Foça'da bir arkadaşımıza uğradık. Çok keyifli bir gece geçirdikten sonra da Ayvalık tarafına doğru yola devam ettik. Cunda'da kalmaya karar verdik. Cundanın tam da içinde güzel temiz bir pansiyonda kaldık. Ama bebek arabası ile Cunda sokaklarında gezmek çok zor oldu. Bir de Cunda çok kalabalıktı ve Emreyi o kalabalıkta kaybetmemek için oldukça yoğun bir çaba sarfettik. En sonunda Cunda'da bir gece daha kalamayacağımıza karar verdik. Ve yorgun argın Erdek'e döndük. Evim evim canım evim...

Babamız p.tesi günü mesaiye başladığı gibi şehirdışına gitti. maalesef. Şimdi kaldık bir başımıza. Neyse ki anneannemiz ve babaannemiz her konuda yardımıma koşuyor.

Kavurucu sıcaklar biraz azaldı gibi. Dünden beri poyraz sert esmeye başladı. Deniz de soğudu ama çok da temiz. Şimdi bu püfür püfür havada hem iş hem tatil yapıyorum.



Özdere'de

Urla'da 


Cunda

Cunda