23 Mayıs 2011 Pazartesi

Kısa Bir Erdek Tatili

19 Mayısı fırsat bildik, babamızın da yokluğu sebebiyle kalktık Erdek'e, annemlere gittik. Bir çocukluk arkadaşım da gelmişti çocuklarıyla birlikte. Çocuklar deniz kenarında, parkta bol bol koşup oynadılar. Emre bu kadar yoğun tempoya alışık değil tabii, daha eve çıkarken merdivenlerde kafayı koyuyordu omzuma. Uykudan yemeğini zor yedirdiğim zamanlar oldu.
Gittiğimizin ikinci gecesiydi. Çocukları evde annemlere bırakmış arkadaşımla kahve içmeye gitmiştik. Eve döndük daha üstümü çıkarmaya kalmadan sallanmaya başladık. Deprem ilk defa beni bu kadar korkuttu. Ben Gölcük depremini yaşamamıştım. Çocukların ikisi de uyuyordu, dördüncü kattayız, çok kısa da sürmedi...Ne yapsak ne etsek alsak mı çocukları derken deprem sona erdi. Babamızın yanımızda olmamasından dolayı kendimi biraz güvensiz hissetsem de, yine de annemlerin yanında olmak da birşeydi...Simav'da meydana gelen 5.9 büyüklüğündeki depremmiş hissettiğimiz. O kadar mesafe olmasına rağmen yine de çok şiddetli hissettik. Simav'dakilere buradan bir kez daha geçmiş olsun diyorum.
Emre "aç ve anne" den sonra bugün ilk defa "atta" dedi. Dışarıdan eve gelmiştik, başladı ağlamaya, ama nasıl kendini yerden yere atıyor. O sırada bana acıklı acıklı baktı ve ağlayarak "atta" dedi. Sen bana öyle içten atta dedin ki nasıl çıkarmam seni ama maalesef yemek saatimiz geldiği için çıkaramadım üzgünüm. Zaten hava da çok rüzgarlıydı bugün.

17 Mayıs 2011 Salı

Büyüyorlar


Sonunda prenses sevdası kızıma prensesli bir bisiklet aldık. Aslında nisan sonuydu aldığımızda ama nasıl olduysa paylaşmayı unutmuşum. Elif hiç pedal çevirmeyi bilmiyordu desem yeridir. Daha önceki üç tekerlekli bisikletinin pedalları bozuktu onu hiç kendi başına sürememişti. Şimdi yeni bisikletini acaba sürebilecek mi diye endişem vardı ama kızım bana ne kadar becerikli olduğunu bir kez daha gösterdi. Genelde o sürerken yanında oluyorum ama bazı durumlarda dışarı çıkamadığımda balkondan onu seyrediyorum. Evimiz birinci katta olduğu için onu rahatlıkla karşıdaki parka salabiliyorum ya da sadece bizim sokakta gezmek koşuluyla bisiklete binmesine izin veriyorum. Ben de onu seyrediyorum. Seyrediyorum ve kızımın ne kadar da büyümüş olduğunu bir kez daha farkediyorum. Büyüdü de artık parkta tekbaşına oynuyor, büyüdü de artık bisiklete biniyor :) Zaman gerçekten çabuk geçiyor. Annem eskiden söylerdi ne çabuk büyüdünüz diye. O zaman bana fazla birşey ifade etmezdi bu cümle. Ama şimdi aynı şeyleri ben hissediyorum hem de sadece 4 yılı geride bıraktık. Demek nasip olur da genç kız olduğu günleri görürsem kimbilir o zaman ne kadar duygusal olacağım.

Ve uyku konusundaki büyük gelişmeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Birkaç haftadır kendi yatağında kendi kendine uyumaya başladı. Geceleri ilerleyen saatlerde yanımıza geliyor ama olsun bu da yeter. Zaten onun yanımızda uyumasına o kadar alışmışım ki, onu özlüyorum aslında. İtiraf etmem gerekir ki gecenin bir yarısı sessizlikte pıtı pıtı koşan bir ses duyunca içten içe seviniyorum. Yanıma yatınca huzur buluyorum. Kendi yatağına alıştıramamızın sebebi sanırım bizden kaynaklanıyormuş. Sanırım biz buna daha hazır değilmişiz de ondan.


Haftasonu hava güzel olunca önümüzdeki bahçede piknik yaptı

Emre de tam bir sokak kuşu oldu. Evde olduğumuzda zaptedemiyorum artık. Ya pencereden bakmak istiyor, ya balkona çıkmak istiyor ya da dışarı. Elinde ayakkabıları sokak kapısına gidiyor. Öyle görünüyor ki bundan sonra günümüzün çoğu dışarıda geçecek. Buarada "anne" demeye de başladı. Şimdilik genelde ağlayınca diyor ama olsun başlangıcı yaptık ya... Babamız da göreve gitti yine. Ay sonuna doğru gelecek. O gelmeden babayı da öğretmek istiyorum, göreceğiz bakalım ne olacak.


11 Mayıs 2011 Çarşamba

Annelik Zor

Dışarıda hala deli gibi esen bir rüzgar var. Emre sürekli ya pencerede ya da kapıda. Aç diye diye bir hal oldu. Açayım da dışarısı çok soğuk. Nasıl çıkarayım.. Pazar günü havayı iyi gördük, anneler gününü Erdek'te geçirelim dedik. Kahvaltıya gittik, öğleden sonraya kadar kaldık. Çocuklar koştular oynadılar iyi güzel de şimdi hepimiz kırılıp dökülüyoruz. Emre salya sümük..Benim burun yine tıkandı, halsizlik de cabası. Babamız da kırılıyor. Aramızda bir tek Elif sağlam şimdilik. Aman nazar değmesin!!!

Çocuklar da baharın tadını çıkartamıyorlar. Geçen hafta kreşte piknik yapacaklardı, hava öyle bir kara kış yaptı ki..değil piknik yapmak, kapıdan dışarı adım atamadılar. Bahçeleri öyle güzel ve geniş ki...her yer yemyeşil. Hayvanlar da var. Ama yazık ki çıkıp oynayamıyorlar. Şunun şurasında bir ay daha gidecek zaten....

Emre de iyiden iyiye anneci oldu. Her an gözü bende, her an yanımda...Artık isteklerini de belli ediyor. Mesela susayınca beni biberonunun bulunduğu odaya götürüyor, suyunu gösteriyor. Ya da istediği bir oyuncak varsa aklına gelince beni oraya götürüyor, gösteriyor, vermemi istiyor. Herşey iyi hoş da çok hareketli ve çok tehlikeli şeyler yapıyor. Son zamanlarda sürekli koltukların üzerinde...Sehpaya çıkıyor zıplayıp gülüyor....Ya da bugünlerdeki takıntımız fırın kapağı. Öyle korkuyorum ki, fırın kapağı öyle dolap kapağı gibi yumuşak kapanmıyor, eli bir sıkışsa allah korusun...ama ne yapsam gitmiyor başından, açıyor kapatıyor. Bazen hevesini alsın diye açıyorum müsade ediyorum, tepsiyi indiriyor oynuyor ama yetmiyor ki...Yine, yine, yine...Hevesi hiç geçmez mi???

Bir de şu mama sandalyesi meselemiz var. Oturmuyor, sürekli ayakta, hopluyor zıplıyor tabii o hopladıkça benim yürek de hopluyor. Masasına çıkıp aşağıya inmeye kalkıyor. Bağlasan bir şekilde kurtuluyor, kurtulamayacak şekilde bağlayınca da kıyameti koparıyor, yani o şekilde asla yemek yemesi mümkün olmuyor. Ne yapacağımı şaşırdım. Onu sandalyesine koyup arkamı dönemiyorum.

Banyo kapısında ise sanki sensörü var, açık bırakıldığı an nerede olursa olsun bulup giriyor. Yani anlayacağınız bugünlerde gün nasıl başlıyor nasıl bitiyor anlamıyorum...kimseyi arayamaz oldum, bazen Emre uyurken telefonla konuşmak bile zaman kaybı geliyor ve işlerimi yapmayı tercih ediyorum. Bu kadar da olur mu ama..oluyor işte...