Yazmak geliyor sürekli içimden ama son günlerde yine bir uyuşukluk çöktü üzerime. İş yapmak üzere geçirdiğim vakitler dışında bilgisayara girmek gelmiyor içimden. Kışın depresyonuna mı girdim ne?? Aslında soğuğu yerinde olsa da havaların açması ve güneşin aydınlığı kışı yavaş yavaş geride bıraktığımızın sinyallerini veriyor gibi.
Hava şartlarından ve hastalıklardan dolayı ocak ayının sonundan beri yaptığımız İstanbul'a gitme planlarımız hep suya düştü. Elif'in doğumgününü orada kuzenleriyle kutlamasın arzu ediyorduk. Bu sene kış çok sert geçti, böyle oldu. Eğer bir aksilik çıkmazsa bu hafta babamız geçen seneden kalan izinlerini kullanmak amacıyla bir haftalığına gitmeyi planlıyoruz. Eğer gidebilirsek artık Emre'nin doğumgününü kutlarız. Neye niyet neye kısmet..
Kreşte kutladığımız doğumgünü
Tülin öğretmenimiz
Bugün Elif ateşli, sabah ölçtüğümde 38 civarındaydı. Üşüttü herhalde. Midesi de bulanıyormuş. Şimdi uyuyor, ateş düşürücü vermediğim halde ateşi biraz düşmüş gibiydi. Umarım yükselmez. Bugün de okulda en sevdiği arkadaşının doğumgünü vardı, ona katılmayı çok istiyordu. Şanssızlık işte.
Geçen haftasonu Emre'yi berbere götürdük. İlk berber deneyimimiz hiç de düşündüğüm gibi korkunç geçmedi. Evde saçını bile taratmayan Emre, berberde babasının kucağında kuzu oldu. Biraz da hüzün çöktü herhalde, saçlar gitti diye :) İçim acımadı değil, o bukleler geri gelmez ama çok da yakıştı. Yüzü gözü açıldı. En önemlisi erkek çocuğuna benzedi. Bir de bebeklik havası gitti, çocuk havası geldi. O gün ilk kez oğlumun büyüdüğü gerçeği ile karşı karşıya kaldım. Bir yandan istemiyorum hep böyle masum, hep böyle melek gibi kalsın. Bir yandan da çok istiyorum, artık laftan anlasın, okula başlasın falan. Ama zaman zaten benim ne istediğime bakmıyor ki...Ben de bol bol öpüyorum ve kokluyorum onu.
böyleydi
böyle oldu
içinden çıkan malzemeler
sonuç